Hakkında Söylenenler
“Ömer Öztürk kılavuzdur, En emîn ihvânımdır, mânen görevlidir.” Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.)
“Sami Efendi hazretlerinin senin hakkında söylediklerini yazsaydım ciltler dolusu kitap ortaya çıkardı.” Ömer Kirazoğlu (r.h.)
“Ömerciğim, mümkün olsa şu kalbimi çıkarıp sana verirdim.” Necip Fazıl
“Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olarak görmeyi arzu ettiğimiz ve MTTB’nin Tevfik İleri’den bu yana en önemli genel başkanı Ömer Öztürk’tür.”Mustafa Miyasoğlu
“Ömer Öztürk bir ekoldür.” İbrahim Eken Hocaefendi
“Türkiye’de İslâmi gençlik hareketi Ömer Öztürk ile başlamıştır.” Korkut Özal
“Sohbetlerinde bulunmak şerefine nail olduğum bu Allah dostunun kırk küsür yıldır Kur’ân ve sünnete aykırı bir davranışını görmedim.” Prof. Dr. Erman Tuncer
“Ömer Öztürk, dinamik, kararlı, güven ve huzur veren kişiliği; gençliği gündemin önünde taşıyan yönetim anlayışı; bilgi, görgü birikimi ile örnek alınacak bir şahsiyet olarak hayllerimize ve belleğimize işlendi. Kendileri, MTTB’yi gerçek kimliğine kavuşturan ve gençliğe yön veren unutulmaz genel başkan olmasından öte hepimiz için hâlen iyi bir “rol modeli” dir. Prof. Dr. Abdusselam Uluçam
MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU’NUN (K.S.) MUHTEREM ÖMER ÖZTÜRK HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Sâmi’nin (k.s.) tabiri câiz ise kucağında doğmuş, onun terbiyesinde büyümüş, hayatını Hz. Sâmi’ye (k.s.) hizmete ve ondan istifadeye adamıştır. Hz. Sâmi’nin (k.s.) yolunu devam ettiren, manevî evladı ve hakiki vekilidir. Hz. Sâmi’nin (k.s.), Muhterem Ömer Öztürk hakkında, zaman zaman ihvanın huzurunda, söylediği bir kısım sözler şöylece zikredilebilir:
Hz. Sâmi (k.s.), 1976’dan 1984’e kadar zaman zaman şöyle buyurmuşlardır:
– Ömer Öztürk benim en emin ihvanımdır.
Medine-i Münevvere’de de müteaddit defalar aynı lafızla şöyle buyurmuşlardır:
– Ömer Öztürk benim en emin ihvanımdır. Kendisi manen vazifelidir.
1980’de Ömer Öztürk’ü tedavi için İstanbul’a gönderdikten sonra Medine-i Münevvere’de, müteaddit defalar ev halkına:
– Ömer Öztürk’ü tanıyor musunuz? diye sormuşlar.
– Evet efendim, tabii tanıyoruz, deyince;
– Onun şimdi nerede olduğunu biliyor musunuz? diye tekrar sormuşlar.
Ev halkı:
– İstanbul’da bulunuyor, deyince:
– Hayır, o şu an Mekke-i Mükerreme’de bulunuyor. O manen vazifelidir. Bizim manevi vazifelimizdir, buyurmuşlardır.
Muhterem Ömer Öztürk’ün İstanbul’da bulunduğu dört ay zarfında yukarıdaki suali hemen her gün sorup:
– O benim en emin ihvanımdır, buyurmuşlardır. Bu seyahat esnasında, hastalıkları ağırlaştıkça Hacı Anne’ye:
– Keşke şu hasta hâlimde Ömer Öztürk yanımda olsa idi. Ben onun son nefesimde yanımda olmasını arzu ediyorum, buyurmuşlardır.
Allahü Te‘âlâ bu arzularını yerine getirmiş, son nefeslerinde yanında bulunmak Muhterem Ömer Öztürk’e nasîb olmuştur.
Medine-i Münevvere’de birgün hâdimeleri Fatma’ya ve ayrıca Hacı Anne’ye de:
– Ömer Öztürk’ün ailesi örnek ihvan ailesidir, buyurmuşlardır.
Medine’de bir ziyaret esnasında, Muhterem Ömer Öztürk ellerini öperlerken;
– Ömer Öztürk kıdemli ihvanımızdır, buyurmuşlardır.
Ömer Öztürk’ün Medine-i Münevvere’de Abdüsselâm Efendi’nin evini kiraladığı kendisine bildirince:
– Elhamdülillah, elhamdülillah Ömer Öztürk bize komşu oldu. Ömer Öztürk bize komşu oldu, diyerek sevinçlerini beyan etmişlerdir.
Erenköy’deki devlethanede torunu Mahmud Kirazoğlu’nun İstanbul’a tayini esnasında Hacı Anne, Hz. Sami (k.s.)’nun huzurunda:
– Vallahi Ömer Öztürk kıyâmete kadar, en az Mahmud kadar bu evin evladıdır, diyerek yemin etmiş, Efendi hazretlerine dönerek:
– Öyle değil mi Efendi? diye sorunca kendileri de:
– Evet doğru söylüyorsun. Öyledir, buyurmuşlardır.
Erenköy’deki evlerinde bir konuşmalarında defalarca:
– Ömer Öztürk manen uyanıktır, buyurmuşlardır.
Yine birgün evde:
– Ömer Öztürk çok hâlisâne çalışıyor. Çok vefakârane hizmet ediyor. Allah kendisinden râzı olsun. Ömer Öztürk’ün bize çok muhabbeti vardır. Onun bize çok hizmeti vardır. Hizmet için fırsat kollar, buyurmuşlardır.
Hacı Anne birgün Efendi hazretlerine:
– Yahu Efendi! Devamlı her yerde Ömer, Ömer, Ömer diyorsun, ne oluyor? diye sorunca, Hz. Sâmi (k.s.):
– Onun bize çok muhabbeti var, buyurmuşlardır. (Allah, o muhabbet üzere haşretsin.)
Aslında burada Hz. Sâmi (k.s.), “Bizim ona çok muhabbetimiz var” demiş oluyor. Zira muhabbet büyükten küçüğe geçer. Nitekim Cenâb-ı Hak Ayet-i kerimede:
“Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.”[1] buyurmuştur.
Alaaddin Attar (k.s.) ve Muhammed Parisa (k.s.), birgün Bahauddin Şah-ı Nakşibend hazretlerine sorarlar:
– Efendim biz mi sizi sevdik, siz mi bizi sevdiniz?
Bunun üzerine Hazret bir tasarrufta bulunur. İkisi de bir bakarlar ki kalplerinde hiçbir şey kalmamış.
– Aman efendim! Tövbe estağfirullah; biz tövbe istiğfar ettik. Böylece muhabbetin de sizden geldiğini anladık, derler.
O hâlde,“Ömer’in bize çok muhabbeti var” demenin mânâsı:
“Bizim ona çok muhabbetimiz var ki oda bundan ötürü bizi sevebiliyor” demektir ki Hz. Sâmi (k.s.) bunu onlarca kez söylemiştir. Dahası, Hazret birkaç defa:
– “Sizin sevdiklerinizi ben de seviyorum.” buyurmuşlardır. Allah onun söylediği tebşirata hepimizi nail eylesin. (Âmin)
Hz. Sâmi’nin (k.s.) Kendi Yerlerine Muhterem Ömer Öztürk’ü Oturtmaları
Şaban-ı Şerifin başlarında Mahmud Gezer ile (Allah rahmet eylesin Mekke’de vefat etti, Cennetü’l-Ma‘lâ’ya defnedildi) devlethanenin bahçesinde otururken Efendi hazretlerinin hadimesi kapının arkasından Ömer Bey’i çağırır ve:
– Ömer ağabey babam mahrem bir hususu size arz etmemi emretti. Bunu Ömer Öztürk’e anlat. Kendisinde kalsın. İcabını yerine getirsin. Fakat kimseye de bir şey söylemesin, der ve Efendi hazretlerinin:
– Ben Berat gecesini Ömer Öztürk ile değerlendirmek istiyorum. Kendisi bir imam bulsun. Ayrıca iki kişiyi de çağırsın. İsterse birisi kendi babası Mehmed Öztürk olabilir. Bir de başka ihvan, benimle birlikte hepimiz beş kişi olacağız. Akşam namazını burada evde kılacağız. İftarı beraber eder, akşam ve yatsı namazını beraber kılar, geceyi de beraber ihya ederiz inşallah.’ dediğini ilave eder.
Ömer Öztürk, babası ve Sâmi Efendi hazretlerinin son yıllarında namazlarını kıldıran Mahmud Hoca’ya haber verir.
Ömer Kirazoğlu ise ev halkından bu hadiseyi duymuş. Ardından Ömer Kirazoğlu, Ömer Öztürk’ün ağabeyleri İsmail ve Cevat Öztürk’ü çağırtır. Sâmi Efendi hazretleri, Mahmud Hoca, Mehmed Öztürk, Ömer Kirazoğlu, İsmail Öztürk, Cevat Öztürk ve Ömer Öztürk, akşam namazından evvel devlethanede toplanırlar. İftar, namaz ve yemekten sonra Sâmi Efendi hazretleri her zaman oturdukları demiryolu yönüne bakan koltuğa oturup biraz sonra karşı koltuğa geçerler ve Ömer Öztürk’ü çağırıp:
– Sen gel, buraya otur, burası senin yerindir. Ben de karşında oturacağım, diyerek kendi koltuklarına Ömer Öztürk’ü oturturlar.
Muhteşem bir sohbetten sonra yatsı namazı kılınır, tekrar aynı yerlerde oturularak sohbet, dua ve murakabe edilir. Akabinde izin alınarak evlere hareket edilir.
Göz Muayenesine Gidilmesi
Sâmi Efendi hazretlerinin ve Hacı Anne’nin göz hekimine gitmesi için hekimden randevu alınmıştır. Hazret’in hekime götürülme işini Ömer Öztürk’e emretmesine rağmen Ömer Kirazoğlu, götürme işini Cevat Öztürk’e söyler. Ayrıca durumu Ömer Öztürk’e de bildirir. Bunun üzerine Ömer Öztürk de, muayenehanenin önü kalabalık olur, Efendi hazretlerini getiren araba gelir muayenehanenin önünde park yeri bulamaz, Efendi hazretlerini uzakta bir yerde indirir, Hazret de yürüyemez diye saat 9.00’da Harbiye’deki muayenehanenin bulunduğu yere gider. O zamanlar oralarda park yeri bulunmuyordu. Önce arabayı geride durdururlar, ileriden araba çıktıkça yavaş yavaş ilerleyerek saat 11.30’da hekimin kapısının önüne gelmiş olurlar.
Bu arada Cevat Öztürk, Efendi hazretlerini götürme işini unutur. Hekime saat 13.00’te gelineceği hâlde ancak 14.30’da gelinebilir. Bu esnada meğer Hazret bir buçuk saat ayakta beklemiş…Efendi hazretleri:
– Bu nasıl ihvanlık, bu nasıl muamele? buyurmuşlar.
Efendi hazretleri muayenehanenin önüne gelince arabadan inip Ömer Öztürk’ü önlerinden yürütürler. Hekimin muayenehanesine gidilir. Ömer Öztürk, dönüşte de her hangi bir sıkıntı olmasın diye Hazret’i götüren arabayı arkadan takip eder. Devlethaneye gelince Efendi hazretleri âdetleri tersine celâlli olarak ayrılırlar. O şekilde evlerine çıkarlar. Hâlbuki her seferinde ‘Allah râzı olsun, teşekkür ederim’ derler, selâm verirler ve öyle giderlerdi. Bu durum üzerine Muhterem Ömer Öztürk, ‘Acaba hatalı bir iş yaptık da ona mı üzüldüler’ diye müteessir olurlar.
“İhvanımız İçerisinde Ömer Öztürk’ü Bulunduran Allah Azîmü’ş-şan’a Hamd Ederim”
Sâmi Efendi hazretleri eve girince Ömer Kirazoğlu’na pirândan Ali Râmitenî hazretlerinin şu kıssasını anlatırlar:
Ali Râmitenî hazretleri gusül abdesti almak için banyoya girmiş. O sırada su bitmiş. İhvandan birisinin aklına gelmiş:
‘Acaba hazretin tekrar suya ihtiyacı olur mu?’ diye. Bir kova suyu biraz seslice kapının önüne bırakmış. Hazret de kapıyı açmış, suyu almış ve gusül abdestini tamamlamış. Ali Râmitenî hazretleri tekkede ihvanın toplandığı yerde:
– ‘Suyu kim getirdi?’ diye sormuş. Getiren zât da:
‘Acaba yanlış bir iş mi yaptım? Sormadan ne diye Hazret’e su götürdüm. Sen kimsin, Hazret’e su götürmek kim?’ diyerek kendisini suçlamış. Ali Râmitenî hazretleri ikinci defa sorunca yine sesini çıkarmamış. Bunun üzerine Hazret:
– ‘Evladım büyük bir tebşirat var, kalk kimsen söyle!’ deyince suyu getiren zât ayağa kalkmış:
– Ben yaptım, demiş. Hazret de:
– Allah Azîmü’ş-şan şimdiye kadar bana ihsan ettiklerinin hepsini şu bir kova su karşılığında sana hediye etti. Tevdi ettik, buyurmuşlar.
Allah şefaatlerine nail eylesin. Hz. Sâmi (k.s.) Efendimiz bu kıssayı anlatmış ve:
– Elhamdülillah bizim ihvanımızdan da biz söylemeden bizi düşünen var. İhvanımız içerisinde Ömer Öztürk’ü bulunduran Allah Azîmü’ş-şan’a hamd ederim, diye dua buyurmuşlar.
“Ömer Öztürk Size Ravza’da Dua Etsin, Allah (c.c.) Onun Duasını Reddetmez”
Muhterem Ömer Öztürk’ün Sâmi Efendi hazretlerinin ikamet işlerini takip etmek üzere Medine’de bulundukları esnada hazretin torunu Mahmûd Kirazoğlu kendi ikamet işi için Efendi hazretlerinden dua talep eder. Bunun üzerine Efendi hazretleri; Mahmûd Kirazoğlu’na ve ev halkına şu kıssayı anlatır:
Ehlullahtan bir zât varmış. Ondan yağmur için dua talep etmişler. O da bir teneke yağ alıp çarşıya çıkmış. Başlamış bağırmaya:
‘Yağ ha yağ, yağ ha yağ!’ Birden öyle bir yağmur başlamış ki insanlar evlerine zor kaçmışlar. Yağmur uzun zaman ve şiddetli olarak yağmağa devam edince insanlar bundan zarar görmüşler. Aynı zâta müracaat ederek:
‘Aman efendim dua edin de şu yağmur kesilsin!’ diye ricâ etmişler. O zât da eline bir çuval ceviz alıp önüne gelene bir avuç vererek başlamış bağırmaya:
‘Yağma ha yağma, yağma ha yağma!’
Sonra birden yağmur kesilmiş. Daha sonra:
‘Sen de Ömer Öztürk ağabeyine selâmımı söyle. Senin ikametin için Ravza’da dua etsin. Cenâb-ı Hak onun duasını reddetmez. Duası makbul kişilerdendir O.’ der.
Hz. Sâmi’nin (k.s.) Muhterem Ömer Öztürk hakkında söylediklerini en iyi bilenlerden ve Hazret’in dâmadı olan Ömer Kirazoğlu ezcümle şöyle demiştir:
‘Babamın evde senin hakkında konuştuklarını not edecek olsak bir kaç cilt kitap yazmak gerekirdi.’
Bütün İhvâna Kılavuz
Muhterem Ömer Öztürk, Musa Topbaş ile beraber Sâmi Efendi hazretlerinin irtihallerinden kısa bir süre önce ziyarete giderler. Misafir odasına alınırlar. Sâmi Efendi hazretleri Ömer Kirazoğlu’nu çağırır. Ömer Kirazoğlu da gelenleri arz eder. ‘Buyursun’ diye izin çıkınca, Ömer Kirazoğlu tekrar, “Efendim Ömer Öztürk de yanında” der. Hz. Mahmud Sami (k.s.): “O da buyursun. Ömer Öztürk ihvana kılavuzdur. Musa Bey’e de kılavuz olsun” buyurur.
Ziyaretlerine gidip huzura kabul olunduklarında Ömer Kirazoğlu, “Musa Bey geldi” diye takdim eder. Sonra sıra Ömer Öztürk’e geldiğinde Ömer Kirazoğlu, “Kılavuz geldi, Ömer Öztürk geldi, Musa Bey’e ve ihvana kılavuz olsun buyurmuştunuz (yol gösterici olarak tayin etmiştiniz), işte kılavuz geldi.” der. O esnada Hazret’in ellerini öpmekte olan Muhterem Ömer Öztürk’e Hazret;
-“Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah” buyururlar. Mübarek ellerini öptükten sonra, Hazret mübarek ellerini Muhterem Ömer Öztürk’ün kalbine uzatıp:
– “Selâmün aleyküm tıbtüm fedhulûhâ halidîn.” (Allah’ın selâmı sizin üzerinize olsun, ne güzel kulluk yaptınız şimdi ebediyyen cennetime giriniz)[2] buyururlar. Bu da kendilerinin 20 Ocak 1984 tarihli dünya kelamı olarak son konuşmalarıdır.
Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.) -tabiri caiz ise- kucağında doğmuş, onun terbiyesinde büyümüş, hayatını Hz. Sâmi’ye (k.s.) hizmete adayarak ortaokul çağlarındayken şöförlüğünü yapmağa başlamışlar, otuz yıla yakın bir zaman husûsi hizmetini görmüşlerdir. Öyle ki Medine-i Münevvere’ye hicretten sonra Hz. Sâmi (k.s.), “Ömer Öztürk’ten başkasının arabasına binmeyeceğim” buyurmuştur.
Allah Resûlü (s.a.v.)’in yolunda her hususta en büyük öncü olan Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)’in yolundan gitmeye çalışan Muhterem Ömer Öztürk, 1979 yılında Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in Fahr-i Kâinât (s.a.v.) Efendimiz’e Medîne’ye hicretlerinde yol arkadaşı olduğu gibi Sâhibü’z-zamân Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.) hazretlerine yol arkadaşı olarak Medîne’ye hicret etmişlerdir.
Hz. Mahmûd Sâmî Ramâzanoğlu (k.s.), dünya hayâtlarının sonlarına doğru yakın dostlarının ve bazı ihvânın da içinde bulunduğu devlethânelerindeki bir sohbetlerinde; “Ömer Öztürk kılavuzdur.” buyurarak Muhterem Ömer Öztürk’ün ma’nevî derecesini îlân etmişlerdir.
Hak Yolda Kılavuz Ne Demektir?
Tarikatın her hangi bir yolunda yürümek, gözle görülen yolda yürümeye benzemez. Bu yol manevî ve gözle görülmeyen yoldur. Bu yolda yürümek isteyenler köre benzerler; bütün hayatları boyunca ana caddeyi arayıp da bir türlü bulamayan kör gibidirler. Kılavuza gelince; o, gün ışığında yürür gibi bu yolda uzun boylu yürüyen ve bu yolun tehlikeli, arızalı yönlerini gören ve bilen, inceleme ve denemeleriyle bu yolun her yönünü öğrenen bir kimsedir. Tıpkı hacdaki rehberlere benzer, yürüdüğü yolun neresi kapalıdır, neresi geçit verir, bilir. Karanlık bir gecede dahi yanındakileri varacakları yere kadar götürür. İşte böyle bir kılavuzu izleyenler, bu yolda emellerine sağ ve salim varmış olurlar. Bu yolda yalnız başına kılavuzsuz yürümek isteyenleri binbir tehlike bekler; belki de bir çukura düşerek hayatlarını kaybetmiş olurlar.[3]
Hz. Sâmi (k.s.) yine husûsî bir sohbetlerinde, “Ömer Öztürk ma’nen vazîfelidir. Bizim görev yerimiz Medîne; onunki ise Mekke’dir.” buyurmuşlardır.
Ömürlerinin son demlerinde ise vasiyetlerinin tamâmını Muhterem Ömer Öztürk’e yapmışlar, techiz, tekfin ve defin işlerinin de ne şekilde yapılacağını kendilerine bizzât söylemişlerdir ki tasavvuf yolunda bunun mânası açıktır.
Muhterem Ömer Öztürk hâlen onun yolunu insanlara anlatan manevi evladı, vazîfelisi ve vekilidir.
Muhterem Ömer Öztürk, kendilerini, Cenâb-ı Hakk’ın ‘İçinizde iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir cemaat bulunsun’ emr-i celilesi mucibince büyük küçük demeden her türlü irşad faaliyetlerine adamıştır. Kendileri hâlen Medine-i Münevvere’de ‘Bâb-ı Sıddık’ın Hadimi’ olarak ümmet-i Muhammed’e (s.a.v.) yol göstermeğe ve senede iki kez de Türkiye’ye gelerek hizmetlerine devam etmektedirler. Allah (c.c.) zât-ı âlilerini uzun ömürle muammer etsin. Allahü Te‘âlâ iki cihan serveri Resûlullâh (s.a.v.)’in nurlu yolunda gidenlere cümlemizi dâhil eylesin. Sevdiklerinden bizleri ayırmasın. Şefaatlerine nail eylesin. (Âmin)
[1] Maide sûresi, 54. ayet.
[2] Zümer sûresi, 73. ayet
[3] İmam-ı Şa’râni, Uhûdu’l Kübrâ, s. 618
Ömer Öztürk Efendi hakkında detaylı bilgi için: omerozturk.org