Amcasının kızı Sıddîka Ramazanoğlu (Allah gani gani rahmet eylesin) güle güle demek için, Bahçelievler’den Erenköy’e Efendi Hazretlerini görmeye gelmişti. Sıddîka Hanım teyze, kapı açık vaziyette kapının arkasında oturuyor. Efendi Hazretleri de yatağında… Oradan bu şekilde konuşarak vedâlaştılar. Yani Allah’ın emrine uymaktaki hassâsiyete bakınız.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Şerîate Uymaktaki Titizlikleri
Medine-i Münevvere’ye hicret edecekleri zaman, İstanbul’dan ayrılmadan amcasının kızı Sıddîka Ramazanoğlu (Allah gani gani rahmet eylesin) güle güle demek için, Bahçelievler’den Erenköy’e Efendi Hazretlerini görmeye gelmişti. Sıddîka Hanım teyze, kapı açık vaziyette kapının arkasında oturuyor. Efendi Hazretleri de yatağında… Oradan bu şekilde konuşarak vedâlaştılar. Yani Allah’ın emrine uymaktaki hassâsiyete bakınız. Kendisi sinn-i şeyhûhete gelmiş (Medine’de 5 sene yaşamıştı, Medine’ye geldiğinde 91 yaşında idi.) Kendileri 91 yaşında, Sıddîka hanım teyze 85 yaşında olmasına rağmen kapının arkasından görüşüyorlar. Bizler de Allah ve Resûlü (s.a.v.)’in emirlerine bu şekilde riâyet edersek “Ve’l âkıbetü li’l müttekîn – Âkıbet müttakîlerindir.” (Kasas s. 83) sırrına mazhar oluruz. Allah’ın dostumdur dediği mü’minlerden oluruz. Biz Allah’la beraber olalım da kim neyi isterse onunla olsun.
Cenâb-ı Hakk dostlarının yanından, yolundan, izinden ayırmasın. Burada beraber ettiği gibi öbür tarafta da beraber etsin inşâallah.
MAHREMİYETE VERDİKLERİ ÖNEM
1977 Umresine ailesi ile gitmişlerdi. Havaalanına gidecekleri zaman, Fakire tembih ediyor: ““İhvana tembih edin. Ben havaalanına gitmek için ailemle beraber evden çıkacağım. Beni görmek bahanesi ile de olsa hiçbir ihvan arabanın yanına yanaşmayacak, yanından geçmeyecek, çoluğumu çocuğumu görmeyecek. Bak sözümü dinlemezlerse (işaret parmaklarıyla de işaret ederek) çok ağır konuşurum, hakaret ederim.”
Ben Hazretin böyle konuştuğunu hayatımda ilk defa duydum. Bunun üzerine ihvanın böyle bir söze muhatab olmasın diye, devlethanenin her iki tarafına genç arkadaşları yerleştirdik. O arkadaşlar Hazretin çıkma vakti gelince, ihvandan o taraflardan gelecek kimselere mani oldular. Böylece kimse böyle bir söze muhatap olmadılar.
İşte Hazretin mahremiyete verdiği önem ve hassasiyetleri…
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Söz Dinlememenin Neticesi
Baas partisinin Suriye’de iktidara geçtiği zamanki Hacc yolculuğunda ben yoktum. Efendi Hazretleri ile beraber ihvandan dört kişi (Babam, Atasayar Amca, Musa Amca ve Alemdar Amca) 1963’te Hac için yola çıktık. Efendi Hazretleri hayatı boyunca hiç yemek lafı etmemiş bir insandı; ama İstanbul’da yola çıkarken bize “Yanınıza yiyecek alsanız” dedi. Yol arkadaşlarıma
Baas partisinin Suriye’de iktidara geçtiği zamanki Hacc yolculuğunda ben yoktum. Efendi Hazretleri ile beraber ihvandan dört kişi (Babam, Atasayar Amca, Musa Amca ve Alemdar Amca) 1963’te Hac için yola çıktık. Efendi Hazretleri hayatı boyunca hiç yemek lafı etmemiş bir insandı; ama İstanbul’da yola çıkarken bize “Yanınıza yiyecek alsanız” dedi. Yol arkadaşlarıma “Üstadımız şimdiye kadar hiç böyle bir şey demedi. Bunda bir hikmet olsa gerektir. Yanımıza yiyecek bir şeyler alalım” dedim.
Sonra yol arkadaşları “Uçakta zaten yiyecek verecekler. Şam’da da buradaki yiyeceklerin çok daha iyisi var. O zaman yiyecekleri uçaktan iner inmez Şam’dan alalım.” deyince ben de bir şey demedim.
Şam’da uçaktan inip hiçbir şey almadan otele gittik. Şam’da Tebuk oteli vardı. Efendi Hazretleri Şam’a gidince o otelde kalırlardı. Otele yerleştikten sonra namazı kılıp istihareye çekildik. Sabaha karşı toplar patlamaya başladı. Otel idaresine ne olduğunu soruca “Suriye’de ihtilal oldu. (Baas Partisinin ihtilali) Sakın ha otel kapısından dışarı adım atmayın. Dışarıya adım atana “vur emri” verilmiştir. Dışarı çıkarsanız vururlar sizi… Şuan ihtilal neticesini bekleyeceğiz.” dediler.
Tabii bundan 40 sene önce otelde de ne olacak? Ne yiyecek bir şey ne de içecek su var. Sadece abdest aldıkları sudan içebiliyorduk. Tam üç gün hiçbir şey yemeden içmeden otelde kaldık. Böylece de neden Efendi Hazretlerinin yanınıza içecek ve yiyecek alın dediği meydana çıkmış oldu.
Tabii, Hak Teâlâ Hazretleri, Allah dostu kişilere çeşitli vesilelerle kişinin kalbine, manevi derecesine göre çeşitli ilhamatlar gönderir. Hazret bu ilhamatlara rağmen kendi ihtiyacı olmadığından yanına bir şey almamış, değil 3 gün 13 gün olsa Allahın izniyle yemeden durabilir ama yanında bulunan kişilerin yemek hususundaki durumunu bildiği için “yanınıza yiyecek alsanız” demişti.
Sami Efendi Hazretleri’nin sözünü tutmamız bizim dünya ve ahret saadetimiz içindir. Hak Teâlâ Hazretleri her hususta Hazreti Sami’ye uyup O’ndan istifade etmeyi nasip etsin. (Âmin)
MÜ’MİNİN FERASETİ
Hazreti Sâmî Efendimizin evini Cihad Sarpkaya adında ihvandan biri kiralamak istediğinde Hazret “Allah Allah hem sarp hem de kaya imiş.” dedi. Ömer Kirazoğlu abiye “Yâhu Ömer abi bak Hazret beğenmedi” dedim. Ömer abi de “Yâ nereden çıkarıyorsunuz beğenmediğini.” dedi. Hazretin o sözüne rağmen O’na evi kiraya verdiler. Adam ihvan olduğu halde ne kirayı verdi ne de zam yaptı. En sonunda adamı evden zorla çıkarmak zorunda kaldık.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Adanalı Hasan Efendi Amca
Efendi Hazretlerinin tam icazetli hakiki halifesi idi. 1969‘da Adana’da vefat etti. Son nefesinde yanında idim. Onun da anlatılacak çok kerameti var ama bana son nefesinde “şurada gördüklerini başka bir ferde anlatırsan ahirette on parmağım yakanda olur. Hiç kimseye anlatmayacaksın” dedi. Onun için o gördüklerimizi maalesef anlatamıyoruz.
Yalnız başkaları tarafından anlatılan herkesçe de bilinen şu hallerini anlatayım: Vefatından on beş gün önce Adana’ya gitmiştim. Bir hafta iyi, son bir hafta hastalanmış yatıyor idi. Geceleri ağırlaşınca doktor getiriyorduk. Getirdiğimiz doktor dâhiliye mütehassısı Adil Bey, bir seferinde tansiyonunu ölçtü. Tansiyonu dörde düşmüş. Tansiyonu ölçerken bir taraftan da Hasan Amca görmesin diye eliyle tansiyon aletini kapatıyordu. Hasan Amca yataktan başını kaldırarak:
“Yahu doktor bey sana da zahmet veriyoruz. Bu çocuk illa doktor getirelim dediği, onun hatırı için seni çağırdık yoksa sana ihtiyaç yok. Benim Rabbim öyle bir Allah ki, tansiyon dörde değil sıfıra bile düşse yaşatacaksa beni yaşatır. Öldürecekse de kaç olduğu mühim değil.” dedi. Yani doktor gizlese de tansiyonunun dörde düştüğünü biliyordu. Allah gani gani rahmet eylesin. Şefaatine nail eylesin.
Doktor “yanına kesinlikle kimse girmesin” demişti. Refik Efendi diye bir zat vardı kapısında bekçilik eden. Fakirden başkasını da içeriye almıyorlardı. Bir gün yaşlı pirani bir amca gelip yanına oturdular, birbirlerinin ellerini tuttular epeyce bir zaman da sohbet ettiler. Sonra Hasan Efendi Amca Refik Efendiye “Yahu neden aşağıda hırıltı çıkardın. Sana üç kere gösterdim hala misafirimi tanıyamadın sen” demiş. Meğer ziyaretine gelen, elini tutarak sohbet ettikleri pirani amca Hızır (a.s.) imiş. Allah şefaatlerine nail eylesin. Hasan Efendi amca böyle bir adam idi. Bunlar dışarıya başkaları tarafında çıktığı için anlatmış oldum. Beni gördüklerime de kendileri yasak koyduğu için anlatamıyorum.
Efendi hazretlerini Tahtakale’deki dükkânda muhasebecilik yaptığı zamanlarda Hasan Efendi Amcaya “Bundan sonra bana Mahmud Sami denmesi emrolundu. İhvana bildiriniz.” diye buyurdular. Bu tebşirât da; kendisine şefaat makamının Allah Resulü (s.a.v) tarafından verildiğinin beyanıdır. Allah hepimizi şefaatlerine nail eylesin. (Âmin)
ADANALI HASAN EFENDİ AMCA’NIN CELAL SIFATIYLA İHVANI YOLA GETİRMESİ
Hazreti Sami efendimizin kızıp kaşlarını çatma diye bir huyları yoktu. Hoşlarına gitmeyen bir hal zuhur etse bile kızamazlar, kaşlarını dahi çatamazlardı. Adanalı Hasan Efendi Amca Sami Efendimize “ Efendim ihvanın içerisinde çok azanlar var. Celal sıfatınızı bir takınsanız da şunları bir yola getirseniz” deyince Efendi Hazretleri “ Hasan o bizde yok maalesef, Allah onu bize vermedi. O işi sen yap.” buyurmuşlardı. Onun üzerine Hasan Efendi Amca, Sami Efendimizin buyurdukları gibi Celal sıfatıyla ihvanı terbiye etmeye başlamışlardı.
YEDİ OSMANLAR
Mürşidi kâmil kişinin manevi olarak çekebileceği zikri bilir ve ona göre ona vazife verir. Kişinin yapacağı zikir de okuyacağı evrad da ve diğer dersler de mürşidinin bilgi ve kontrolünde olmalı…
Bu Yedi Osmanlar denen gurup kendilerine verilen üç bin adet zikri az bulup, on biner zikir çekmeye başlamışlar. Gönül yönüyle bu mertebeye gelmeden bu zikirleri çekip, eşyanın hakikati kendilerine gösterilince şaşırmışlar ve kendilerine şeytan rehber olmuş.
Hasan Efendi Amca diyor ki “Bir gece şeytan Yedi Osmanları Adana’dan Pozantı’ya (Adana’ya 70–80 km uzaklıkta) götürmüş çamurun ve çirkefin içine atmış. Gece onları bulundukları o çamur çirkefin içinden aldım Adana’ya getirdim.(Gece yarısı hiçbir vasıta yokken 70–80 km uzaklıktan insan nasıl getirilir? Hasan Efendi Amcanın maneviyatı)
Hasan Efendi Amca’nın oğlu rahmetli Selahaddin Abi diyor ki “Babam bana dükkândaki kızılcık sopalarını getirmemi söyledi. Sopaları getirdim. Bana ayaklarını bağlattırdı ve sabaha kadar onları dövdü”
Yedi Osmanların üç tanesi tövbekâr oldular ama maalesef dört tanesi imansız gitti. Düşünün Mürşidinin verdiği tesbihâtı beğenmeyip, kendince onu yükseltmek ne kadar tehlikeli… Allah muhafaza etsin (Âmin).
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Muhterem Ömer Öztürk'e Verdikleri Değer
Efendi Hazretleri’nin ikâmet işlerini takip etmek üzere Medîne iken Efendi Hazretleri’nin torunu Mahmûd kendi ikâmet işi için, Efendi Hazretleri’nden duâ talep edince, Efendi Hazretleri Mahmûd ve ev halkına, şu kıssayı anlatmış: “Ehlullâhdan bir zât var imiş. Ondan yağmur için duâ talep etmişler. O da bir teneke yağ alıp çarşıya çıkmış. Başlamış bağırmaya “Yağ ha yağ, yağ ha yağ!”
ÖMER ÖZTÜRK SİZE RAVZA’DA DUÂ ETSİN ALLAH (C.C.) ONUN DUÂSINI REDDETMEZ
Efendi Hazretleri’nin ikâmet işlerini takip etmek üzere Medîne iken Efendi Hazretleri’nin torunu Mahmûd kendi ikâmet işi için, Efendi Hazretleri’nden duâ talep edince, Efendi Hazretleri Mahmûd ve ev halkına, şu kıssayı anlatmış: “Ehlullâhdan bir zât var imiş. Ondan yağmur için duâ talep etmişler. O da bir teneke yağ alıp çarşıya çıkmış. Başlamış bağırmaya “Yağ ha yağ, yağ ha yağ!” Birden öyle bir yağmur başlamış ki insanlar evlerine zor kaçmışlar. Yağmur uzun zaman ve şiddetli olarak yağmaya devam edince insanlar bundan zarar görmüşler. Aynı zâta müracaat ederek “Aman efendim duâ edin de şu yağmur kesilsin” diye ricâ etmişler. O zât da eline bir çuval ceviz alıp başlamış bağırmaya “Yağma ha yağma, yağma ha yağma!” deyince birden yağmur kesilmiş” ve daha sonra:
“Sen de Ömer Öztürk Ağabeyine selâmımı söyle. Senin ikâmetin için Ravza’da sana duâ etsin. Cenâb-ı Hakk O’nun duâsını reddetmez. Duâsı makbul kişilerdendir O.” diye buyurmuşlar. Allah şefaatlerine nâil eylesin.
MENFUR BİR HÂDİSE
1978 senesi Ramazan ayının bir Cuma’sı Suadiye Camii’nde Efendi Hazretleriyle birlikte Cuma namazını kıldık. Oradaki menfur hadiseye çok üzüldüler.
Askeri istihbaratta çalışan emekli bir astsubay terbiyesizlik etti. Efendi hazretleri namazdan sonra biraz oturur, çabuk çıkmazdı. Cuma’dan sonra okuyacak şeyleri vardı. Okuduktan sonra kalkarlardı. Hazret otururken emekli astsubay geldi tam önünde durdu. Hazreti işaret ederek, “Burada herkese şeyh diyorlar” dedi ve bir sürü saçma sapan şeyler söyledi ve (va’z kürsüsünün altında oturan Hüseyin Pilavcı’yı kastederek) “İşte bu Hüseyin Pilavcı’dır. Zamanın kutbudur. Hakîkî şeyhtir.” dedi. Bu arada millet de bana bakıyor. Tabi benim yapacağım bir şey yok. Hazret’ten bana bir işaret gelirse icabına bakılır ama bir şey demedi. Çıktık eve geldik.
Evde âile efradını toplayıp “Bundan sonra Suadiye Camiine hiçbir zaman gitmeyeceğiz. Bundan böyle bütün Cuma namazlarına beni sadece Ömer Öztürk götürecek. O hangi camiye gidileceğine kendisi karar verecek ve kimseye söylemeden dilediği camiye bizi götürecek ve buyurun inin deyince o camide namaz kılacağız.” buyurmuşlardır. “Duydunuz mu, anladınız mı” diye birkaç defa tekrar ettiler. Bunu tebliğ etmek üzere o sırada askerden izinli bulunan Mahmûd’u bahçeye gönderdiler. O sırada Fakir de bahçede Mahmûd Gezer ile oturuyordum. Torun Mahmûd bu emri, Mahmûd Gezer ağabeyin yanında Fakir’e tebliğ ettiler.
HZ. SAMÎ (K.S.)’UN KENDİ YERLERİNE MUHTEREM ÖMER ÖZTÜRK’Ü OTURTMALARI
Şaban-ı Şerîfin başlarında Mahmûd Gezer Ağabeyle (Allah rahmet eylesin Mekke’de vefat etti, Cennetü’l Muallâ’ya defnedildi.) devlethanenin bahçesinde oturuyorduk. Efendi Hazretleri’nin hâdimesi Fatma gelerek beni bir kenara çağırdı ve “Ömer Ağabey babam mahrem bir husus söyledi. Bunu Ömer Öztürk’e anlat. Kendisinde kalsın. Îcâbını yerine getirsin. Fakat kimseye de bir şey söylemesin. dedi ve Efendi Hazretleri’nin “Ben berat gecesini Ömer Öztürk ile değerlendirmek istiyorum. Kendisi bir imam bulsun. Ayrıca iki kişiyi de çağırsın. İstersen birisi kendi babası Mehmet Öztürk olabilir. Bir de başka ihvân, benimle birlikte hepimiz beş kişi olacağız. Akşam namazını burada devlethanede kılacağız. İftarı beraber eder, akşam yatsı namazını beraber kılar, geceyi de beraber ihyâ ederiz inşâallah.” buyurduğunu söyledi.
Fakir, babama ve (Sami Efendimiz’in son yıllarında namazlarını kıldıran) Mahmûd Hoca’ya haber verdim.
Ev halkından bu hâdiseyi Ömer Kirazoğlu duymuş.
Sonra Ömer Kirazoğlu ağabey, İsmail ve Cevat Öztürk ağabeylerimi çağırttı. Efendimiz Hazretleri, Mahmûd Hoca, babam, Ömer bey, İsmail ve Cevat abi ve fakir akşam namazından evvel devlethânede toplandık. İftar, namaz ve yemekten sonra Efendimiz Hazretleri her zaman oturdukları demiryolu cihetine karşı olan koltuğa oturdular. Az sonra ayağa kalkarak kendi karşısındaki koltuğa geçtiler. Kendi koltuklarına, Fakiri çağırıp “Sen gel, buraya otur, burası senin yerindir. Fakir de karşısında oturacağım” diyerek kendi koltuklarına Fakiri oturttular.
Muhteşem bir sohbetten sonra yatsı namazı kılındı, tekrar aynı yerlerde oturarak sohbet, duâ ve murâkabe edildi. İzin alınarak evlere hareket edildi.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Allâh Dostlarının Arkasında Birkaç Adım
Efendi Hazretleri ile beraber Amiral Bristol Hastanesi’ne (Amerikan Hastanesi’ne) gittik. Başhekim M. Es’ad Alpaytaç Bey bizleri karşıladılar. Es’ad Bey Müslüman bir kimse idi. Babası Tarsus Müftüsü Enis Bey’in Es’ad Erbilî Hazretleri’ne sonra da Sâmî (k.s.) Efendimize müntesib olması münâsebetiyle çok ilgi gösterdi, bizi odasına da’vet etti. Es’ad Bey Sâmî (k.s.) Efendimize:
Efendi Hazretleri’nin eski hac ziyaretlerinden birinde Falih Efendi, Efendi Hazretlerini ziyaret ederek “Efendi Hazretlerinin kendisi ile beraber birkaç ihvânı Türbe-i Saadet’in içine dâhil ederek ziyâret ettirebileceğini” söylemişti. Bu hâdiseyi Rahmetli babam anlatıyor:
Efendi Hazretleri ile beraber hac ziyâretinde Harem’in arka tarafında olan Teysir otelinde kalıyorduk (Şimdi o otel yıkıldı Harem-i Şerîf hududları içinde kaldı). Fâlih Efendi, Hazret-i Mahmûd Sâmî (k.s.) Efendimizi ziyârete götürmek için “Yatsıdan bir müddet sonra sizi otelden alırım” diyerek kendisini beklemelerini söyledi. Yatsıdan sonra Fâlih Efendi söylediği gibi Teysir oteline geldi. Lobide oturan Efendi Hazretleri’ni ziyâret için da’vet etti. Efendi Hazretleri ile beraber ziyârete gitmek için kalkıp hareket ettik. O sırada lobide ihvânıyla beraber bulunan Muzaffer Ozak, Efendi Hazretleri’nin kalktığını görünce ayağa kalkarak yanında bulunanlara “Bakın arkadaşlar şu gördüğünüz Zât, hakîkî bir Allâh dostudur. Gelin biz de onun arkasında teberrüken birkaç adım atalım” demiş. Arkadaşları ile beraber Hazret’in arkasından bu şekilde yürüdüler.
Efendi Hazretleri de Harem’e doğru yürürlerken “Mehmed Bey Muzaffer Efendi’nin de kendisini çağırın. O da bizime beraber ziyârette bulunsun” dediler. Ben de Muzaffer Efendi’ye gittim selâm verdim. “Üstâdımız sizi de çağırıyor siz de geleceksiniz” dedim ve bu şekilde Türbe-i Saadet’in içine Muzaffer Efendi de girdi. Tabii Muzaffer Efendi o zaman da Hazret-i Mahmûd Sâmî (k.s.) Efendimizden daha medyatik biriydi. Çok kimse tarafından bilinir ve tanınırdı. Tâ Amerika’dan Avrupa’dan mürîdleri vardı. Bir Allâh dostunun arkasından birkaç adım attığı için çok nâdir kimselere nasîb olacak büyük bir devlet Muzaffer Efendi’ye de böylece nasîb oldu.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Hayvanların Hallerine de Vakıf Olması
Nebî (s.a.v.) Efendimizin torunu Hüseyin (r.a.)’in oğlu Zeynel Abidin Hazretleri, atının üzerinde bir yere giderken dağdan bir kurt gelip yanına yanaşıyor. Hazretin ayaklarına başını sürüyor. Zeynel Abidin Hazretleri de kurdun başını okşuyor. Sonra kurt dağa doğru koşarak hazretin yanından uzaklaşıp gidiyor. Yanındakiler Hazret’e “O size ne söyledi, siz ona ne cevap verdiniz” diye sorunca;
1970’lerde Efendi Hazretlerini, Peugeot marka arabamla İnegöl’deki Geyikli Baba Hazretlerini ziyarete götürmüştüm. Hazret arkada oturuyor, arabayı da ben kullanıyordum. Tabi o zamanlarda bugünkü gibi asfalt yol yoktu. Toprak stabilize yol vardı. Türbeye doğru çıkarken birden “pak, küt” diye sesler geldi. Acaba o bozuk yolda farkına varmadan bir yere mi vurdum diye kortum. Sağa sola baktım bir şey göremedim. Sonra arkaya hazrete baktım ki ne göreyim, (af buyurun) kocaman bir öküz hazretin oturduğu yere yanaşmış, boynuzlarıyla cama vuruyor. Hazret eliyle öküzün boynuzlarıyla vurduğu camı mess ettiler. Hazret eliyle mess edince hayvan ayrılıp gitti. Sonra buyurdular ki “ehh hayvan hâl diliyle derdini izah etti”. (Allah şefaâtlerine nail etsin)
AYAĞI KIRILAN KÖPEK
Sami Efendimiz Erenköy’deki evinin bahçesinde otururlarken demir bahçe kapısından tıkırtılar geldiğini fark ediyor. Kapıyı açan Efendi Hazretlerinin karşısına ayağı kırık bir köpek çıkıyor. Köpeği içeri alan Efendi Hazretleri, yukarıdan köpeğin ayağını tedavi etmek için sargı bezi, krem, tahta vs. getiriyor. Köpeğin kırılan ayağını titizlikle temizleyerek tahtaları da sıkıca ayağına bağlıyor ve böylece onu tedavi ederek hayvanı gönderiyor.
Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra aynı hayvan Efendi Hazretlerinin yanına tekrar geliyor. Bu defa (burada kırılan ayaklar tedavi oluyor diye) ayağı kırılan başka bir köpeği getirmiş…
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
İhvan Üzerindeki Himmetleri
Ankaralı Mustafa Amca hâl ehli bir kimse idi. (Nûr içinde yatsın) Hazret’in Ankara görevlisiydi. Ankara’da ameliyat olmuş. Ameliyatta doktorlar Mustafa Amca’nın vücûdunun içerisinde bir şey unutmuşlardı. Daha sonra yapılan tetkiklerde bu ortaya çıkınca Mustafa Amca’yı tekrar ameliyat edip o unuttukları maddeyi çıkarmaya karar vermişler. Bunun için Mustafa Amca hastanede yatarken
MANEVİ TEDAVİ
Ankaralı Mustafa Amca hâl ehli bir kimse idi. (Nûr içinde yatsın) Hazret’in Ankara görevlisiydi. Ankara’da ameliyat olmuş. Ameliyatta doktorlar Mustafa Amca’nın vücûdunun içerisinde bir şey unutmuşlardı. Daha sonra yapılan tetkiklerde bu ortaya çıkınca Mustafa Amca’yı tekrar ameliyat edip o unuttukları maddeyi çıkarmaya karar vermişler. Bunun için Mustafa Amca hastanede yatarken yerleri temizleyen temizlik görevlisi (Eskiden o kimselere faraş derlerdi) Mustafa Amca’nın yatağına gelerek üzerindeki yorganı kaldırmış. Ameliyat olan yere elini sokmuş içeride unutulan o maddeyi çıkarmış ve eliyle de o ameliyat olan yeri sıvazlamış. Sonra da yorganı örterek ortadan kaybolmuş.
Mustafa Amca’yı Efendi Hazretleri’ni ziyarete götürdüğümüzde bu hâdiseyi Efendi Hazretleri’ne anlattıktan sonra: “Efendim benim böyle işler yapacak bir ma’neviyatım yok. Bildim ki o gelen kişi sizin gönderdiğiniz Ricâlullah’tan bir kimsedir. Buna lâyık olacak bir durumum da yok. Ancak size olan bir kuru muhabbetim var” deyince Hazret-i Sâmî (k.s.) elini kaldırdı ve “Allâh, bu muhabbet üzere haşretsin Mustafa Efendi! Buna duâ edelim” dedi. Allâh (c.c.), Hazret-i Sâmî (k.s.)’un buyurduğu bu muhabbet üzere haşretsin.
Derler ki Allah Azîmüşşân’a ulaşmak iki yolla mümkündür:
Birincisi Nefsini tezkiye, kalbini tasfiye etmek ki bu çileli zor meşakkatli bir yol.
İkincisi de Ehlullâh’tan birinin gönlüne girmek ile olur ki bu yol kişiyi doğrudan Allâhü Azîmüşşân’a vâsıl eder.
Allâh, gönlünden düşürmesin. Onun nûrlu yolundan ayırmasın.
İHVANIN HALLERİNE -ALLAHIN İZNİYLE- VAKIFTI
Anadolu’da hoş, hal ehli bir ihvan var idi. (Allah rahmet eylesin vefat etti) Adamcağız sıkışmış, dua talep etmek için Hazreti ziyaret etmek istemiş. Usulü dairesince ziyaret için müsaade aldık. Adam, ziyarette Efendi Hazretleri ile konuştuktan sonra Hazret cüzdanını çıkarttı ve adama para verdi.
Ziyaretten çıktıktan sonra adam bana dedi ki “Yahu Ömer Bey Hazret bana bir tomar para verdi. Bir şey de söylemedi. Siz de oradaydınız. Bu parayı bana neden verdi.”
Senin borcun var mı? “Benim bir sıkıntım derdim var, dua almaya geldim” demiştin deyince “ Vallahi var. Adamlar beni sıkıştırıyorlar, tehdit ediyorlar.”dedi. Ne kadar borcun var diye sorunca “5500 lira” dedi.
Hazret sana ne kadar verdi, parayı bir say deyince adamcağız parayı saydı. O zamanlarda 500 lük banknot yeni çıkmıştı. Hazret adama 11 tane beş yüzlük banknot vermiş.
“Bak Hazret sana beş bin beş yüz lira para vermiş, işte git bununla borcunu öde Hazret sana bunun için para vermiş” dedim. Allah şefaatlerine nail eylesin.
KERÂMETİ İFŞÂ EDENE VERDİKLERİ DERS
İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört saatin tamâmını Resûl-i Ekrem salla’llâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri.
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970’li yılların ikinci yarısında Erenköy’de bir evde) Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana’nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları bi-iznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak:
“- Vallâhi bu Zât, asrın Abdülkâdir-i Geylânî’sidir, ne zaman sıkışıp yetiş Yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât’ın himmetiyle bi-iznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek:
“- Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da:
“- İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar.
İşte kendilerine karşı sırrı faş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders.
Bütün hayatları ma‘nevî kerâmet (yani istikâmet) olan Efendimiz Hazretleri, kendilerinden sâdır olan kerâmetleri böylece saklamamızı bize öğretmiş oluyorlardı. Böylece kerâmetin matlûb olmadığını, zuhûrunun o kişilere Allâh (c.c.)’ün rahmeti olduğunu anlatmış oluyorlardı. Buna da hamd ederek, hemen takılmadan istikâmet üzere Hakk yola devâmı öğretiyorlardı.
ZİKREDENE ZİKREDEREK BASILIR
Adana’da köşkerlik yapan ihvandan Kadir Efendi diye bir zat var idi. (Adana’da ayakkabı tamircisine köşker derler) Bir gün sabahleyin kalkmış hanımına “hanım bak vallahi ben şu yerlerin, duvarların, taşı, toprağın, her yerin zikrettiğini duyuyorum ve görüyorum, seslerini işitiyorum. Dolayısıyla ben bunlara basamam, buradan da çıkamam” demiş.
Tabi o zamanlar yokluk zamanı… Adam gidip bir iki ayakkabı dikecek ki akşam eve ekmek getirsin. Bunun üzerine evin hanımı telaşlanıyor ve o telaşla hacı anneye koşuyor. Hacı Anneye “Aman Hacı Anne! Bizim adam her yerin Allah’ı zikrettiğini duyup gördüğünü söylüyor, bu zikredenlere de basamam diyor, ne olur bize bir imdat eyle, Efendi Hazretlerine bir şey söyle” diyor.
Hacı Anne gidip Efendi Hazretlerine durumu anlatınca, Sâmi Efendimiz “Zikreden zikredene basabilir. Kadir Efendiye söyleyin zikrederek bize doğru gelsin.” buyurmuşlar.
Köşker Kadir Efendi de zikrederek Sami Efendimize doğru gelince o hal üzerinden alınmış oluyor.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Duasının Tesiri
Efendi Hazretleri ile beraber Amiral Bristol Hastanesi’ne (Amerikan Hastanesi’ne) gittik. Başhekim M. Es’ad Alpaytaç Bey bizleri karşıladılar. Es’ad Bey Müslüman bir kimse idi. Babası Tarsus Müftüsü Enis Bey’in Es’ad Erbilî Hazretleri’ne sonra da Sâmî (k.s.) Efendimize müntesib olması münâsebetiyle çok ilgi gösterdi, bizi odasına da’vet etti. Es’ad Bey Sâmî (k.s.) Efendimize: “Efendim, buraya kadar teşrif etmişsiniz.
Hazreti Sâmî (k.s.): “İnşâallah Hakk Te’âlâ Hazretleri bir kolaylık ihsan eder. Müsâitse ziyâret edelim, bir selâm verelim” dedi.
Sâmî Efendimiz hoca efendinin odasına gittiler. Onun bu hâlini görünce çok müteessir oldular. Abdurrahman Gürses Hoca, Efendi hazretlerinin bu ziyâretinin sürûrundan ağladılar.
Hoca gençliğinde Pir Efendimizin (Es’ad Erbilî Hazretleri’nin) bir sohbetine gitmiş Ramazan günü. Pir Efendimize demişler ki: “Abdurrahman Hoca iyi bir hâfızdır, sesi de güzeldir. Müsâade buyurursanız bir aşr-ı şerîf okusunlar.” Hoca efendi de bir aşr-ı şerîf okumuş. Es’ad Erbilî Hazretleri de çok beğenmişler ve “Bu sene Ramazan’da terâvihi Abdurrahman Efendi kıldırsın” demişler ve o Ramazan terâvihi Abdurrahman Efendi kıldırmış. Bundan dolayı Abdurrahman Hoca Menemen hâdisesine dâhil edilmiş ve belli bir süre de hapis yatmıştır.
Bu ziyaret sırasında Sâmî (k.s.) Efendimiz, yaptığı her işte olduğu gibi, yine sünnete uyarak hoca efendinin sağlığına kavuşması için: “İnşâallah Cenâb-ı Hakk’ın lûtfü ile şifâ bulursunuz” dedikten sonra şu cümleyi ilâve etti: “İnşâallah Cenâb-ı Hakk lütfeder, yüzlerce talebe yetiştirirsiniz” dediler.
Abdurrahman Hoca o zamana kadar hiç talebe yetiştirmemişti. Kendisi Beyazıt Camii’nin imamıydı. Cuma namazında sıhhati müsâid ise, hutbeye kendisi kılıçla çıkardı. (İhtilâlden sonra hutbeyi kılıçla okumayı kaldırdılar.) Celâlli bir kimse idi. Bir gün hutbe okunurken birisi girdi ve namaz kılmaya başladı. Hoca Efendi hutbeden o kişiye: “Şimdi sünnet kılınmaz, selâm ver bakayım” diye bağırdı. Allahü Te’âlâ gani gani rahmet eylesin.
Hazreti Sâmî (k.s.)’un şu “İnşâallah yüzlerce talebe yetiştirirsiniz” duâsı bereketiyle yüzlerce talebe yetiştirdi.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Manevi Halleri
Plevne kahramanı Gâzi Osman Paşa’ya Sultan İkinci Abdülhamid Han Hazretleri, “Sen benim yüzümü bu dünyâda ak ettiğin gibi, Allah da senin yüzünü iki cihânda ak etsin” diye duâ ettirmiştir. 1900’de 68 yaşında vefât etti. Kabri, Fâtih Câmii avlusundadır. Türbesini, onu çok seven Sultan İkinci Abdülhamid Han yaptırmıştır. Sâmi Efendi Hazretleri Medine’de
PLEVNE KAHRAMANI GAZİ OSMAN PAŞA
Plevne kahramanı Gâzi Osman Paşa’ya Sultan İkinci Abdülhamid Han Hazretleri, “Sen benim yüzümü bu dünyâda ak ettiğin gibi, Allah da senin yüzünü iki cihânda ak etsin” diye duâ ettirmiştir. 1900’de 68 yaşında vefât etti. Kabri, Fâtih Câmii avlusundadır. Türbesini, onu çok seven Sultan İkinci Abdülhamid Han yaptırmıştır.
Sâmi Efendi Hazretleri Medine’de “Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa ziyarete geldi, görüştük elhamdülillah” dediler. Bu sözünü birkaç defa aynı lafızla tekrar ettiler “Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa ziyarete geldi, görüştük elhamdülillah, memnun olduk.” Ben de sözünün karşılığında “Elhamdülillah Efendim” diyordum.
Böyle tekrar etmesi boş değildi ama o zamanlarda hikmetini anlayamamıştık. O sıra, Hazreti Sami Efendimiz, Fakiri akciğerlerimdeki rahatsızlıktan ötürü İstanbul’a tedaviye gönderdiler. İstanbul’a giderken dediler ki “Fatih Camiinin haziresinde kıble tarafında Plevne kahramanı Gazi Osman Paşanın türbesi var. O türbe şimdi biraz yıkık vaziyette olsa gerektir. İnşallah İstanbul’da bulunduğunuz müddetçe de onu tamir ettirirsiniz”
İstanbul’a geldik. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşanın türbesini ziyaret ettik. Kubbenin üstündeki kurşunlar çalınmış, yağmur içeriye girmiş, sanduka ve üzerindekiler tamamen çürümüş… Yani türbe tam Hazretin dediği gibi yıkık bir vaziyette…
İstanbul’a tedavi olmaya geldiğim için bu seyahatim üç dört ay sürdü. Bu esnada, Hazretin emri olan Gazi Osman Paşanın türbesinin tamiratını tamamlayarak türbenin anahtarını ve tamirat ile açılış fotoğraflarını Sami Efendimize gönderdim. (Elhamdülillah) Hazret de bana bu hizmetlerimden ötürü bir mektup gönderdi.
Medine-i Münevvere’ye döndüğümde Ömer Kirazoğlu abi, iki büyük abim İsmail ile Cevat’ı da alarak bize geldiler. Ömer Abi dedi ki “Sen İstanbul’a hastalık için gittin. Orada Gazi Osman Paşanın türbesini tamir ettirdin. Ben diyorum ki Ömerciğim sen, kendi kafasından tamir ettirecek olsa herhalde Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinin türbesini tamir ettirirdi. Neden gidip de Osman Gazinin türbesini tamir ettiresin.”
Hakikaten de doğru söylüyor. Ben kafama göre yapsam öyle yapardım. Nitekim Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinin türbesinin de aktığını görmüştük. O zamanki İstanbul Valisi Nevzat Ayaz’ı tanıyordum. O’na, Fatih Sultan Mehmet Hazretlerinin türbesinin durumunu anlatıp tamir etmesini de söylemiştim.
Ömer Kirazoğlu abi sözüne devamla “Şimdi ben diyorum ki, Ömer babamın mahremi esrarıdır. Babam O’na gizli olarak demiştir. O da gidip tamir ettirmiştir. Yoksa Ömer kendi kafasından böyle bir şey yapmaz.” dedi. “Evet doğru, Hazret söyledi ben de tamir ettirdim” dedim.
Plevne Kahramanına Yapılan İftira Kampanyası
O sırada Milliyet gazetesine Büyük Mason Derneği tam sayfa ilan vermiş. İlanda “biz bir hayır cemiyetiyiz. Saklanacak bir şeyimiz de yok. Sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesi için kendimizi gizliyoruz. Mensuplarımız şunlardır” diyerek o masonlar ordusunun mensuplarının listesini yazmış. O listede Gazi Osman Paşanın Hazretlerinin ismi de var… Maalesef bazı Müslümanlar da bu iftiraya inanmışlar. Medine’de de bazı siyasi İslamcı hainler de bunun propagandasını yapıyorlar.
Ömer Kirazoğlu abi bana dedi ki; “Ömerciğim bu iş büyüdü, bu iş ile ilgili babamdan bildiğin bir şey varsa anlatır mısın?” Ben de hazretin bana yazdığı mektubu onlara okudum:
“Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa biiznillah hakiki şehiddir. Mezarına konduğu gündeki gibi duruyordur. Vefatından yetmiş seksen sene sonra (O zaman sene 1980) torunlarından birisinin kendisinin türbesini tamir etmesi, kendisini ziyadesiyle memnun etmiştir. Allah hizmetlerinizden razı olsun. Osman Gazi şefaatiyle binlerce kişiyi cehenneme düşmekten kurtarıp cennete dâhil edecektir.”
Kabir ehlinin dünya hayatında yaptırmak istediği bir işi olursa; Ya birisinin rüyasına girer ona söyler. Mesele ölen kişi birinin rüyasına girere ona “şuraya para koymuştum o paraları çocuklarıma ver” der, hakikaten de o dediği yeri açarlar parayı bulurlar. (Bununla ilgili kıssalar menakıplarda kitaplarında bulunabilir.) Ya da kendisinin durumu müsaitse Sahibü’z Zaman olan kişiye gider derdini anlatır.
Biz Hazreti Sami Efendimiz “Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa ziyarete geldi, görüştük elhamdülillah” demesinin hikmetini o zaman anlamamıştık. Sonradan anladık ki Osman Gazi Hazretleri Sahibü’z Zaman olan Hazreti Sami’yi ziyaret ederek O’ndan isteklerde bulunmuş. Kendisine yapılacak olan iftiralara karşı kendisine yardım etmesini istemiş. Yani Sami Efendimize “Beni mason ilan ediyorlar ve de Müslümanlardan pek çok kimse buna inanıyor. Siz benim mason olmadığımı, Ümmeti Muhammed (s.a.v)’in samimi Müslümanlarına anlatın.” diye talepte bulunmuş.
Hazreti Sami de kendi üslubunca; Gazi Osman Paşanın türbesini tamir ettirerek ve O’nun hakkında da (yukarıda yazılan) sözleri söyleyerek kendisine yapılan iftiralara cevap veriyor, Osman Gazi Hazretlerinin talebini yerine getirmiş oluyor.
BİLÂL-İ HABEŞÎ (R.A.)’İN ZİYÂRETİ
Bilâl-i Habeşi Hazretleri, Sâmî Efendimiz Hazretlerini ziyarete geldiler. Başkalarının yazdığı bir kitâbda, bu ziyaretten sonra Sâmî Efendimizin ailesi Hacı anne “Eyvah demek ki hazretin vakti yaklaştı” dediğini ve ağladığını, ertesi gün de Hz. Sâmî (k.s.)’un irtihâl ettiğini yazıyor. Hâlbuki işin aslı öyle değil. Hazret-i Bilal-i Habeşi’nin ziyâreti 1980 senesinde, Hz. Sâmî (k.s.) Hazretlerinin irtihâli ise 1984 senesinde olmuştur. Bilâl-i Habeşî (r.a.)’in ziyâretinin anlamı da farklı bir şey olsa gerektir.
CİNNÎLERİN TÂBİİYYETİ
Cinnîler bir mekâna girmek için izin almaları, kapıyı açmaları vesâire gerekmiyor. Cinnîler istedikleri yere, istedikleri yerden girerler. Ama ihvan olunca onlar da edebe riâyet etmeleri gerekir. İnsan ihvanlara müsâade çıkınca onlar da edebe riâyet ederek insanların arasına karışarak bu nimetten istifâde ettiler. (Allah her hususta hepimizi edepli mü’minlerden eylesin.)
Cinnîlerin ziyarete ne zaman başladığını Efendimiz (k.s.)’un anlatmasına da Yahyalı’dan ziyarete gelen bir ihvan sebep oldu. Ömer Kirazoğlu Ağabey: “Baba bu zat Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’den gelmiş. Selam ve hürmetleri var. Ellerinizden öpüyor” deyince; Hz. Sâmî (k.s.) Efendimiz: “Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’nin babası vardı. Pîr Efendimizin halifesi Mustafa Efendi’nin evinde cinnîler bize intisâb etmişti. Cinnîlerin ziyâreti, cinnîlerin başı, Cünduh’un kendilerine intisâb ettiği zaman başlamıştı.” dediler.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Sohbet Esnâsındaki Hâlleri
Hayatının tek gâyesi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uymak ve onu ihyâ etmek olan Hz. Sâmî Efendimiz; daha önceki kitâblarda: “Kılıcı boynunda asılı Peygamber” olarak ta‘rîf edilen (s.a.v.) Efendimize bu husûsta da ittibâ edip gazâya iştirâk ederek “Gâzî” olmuşlardı. Bu husûsu kendileri şöyle anlatıyorlardı: “-Birinci Cihân harbinde Osmânlı ordusunda
Yaşayarak, tatbîk ederek bize cihâdı öğretiyorlardı. Harbe iştirâk ederek Gâzî olmuşlar, ve ömürleri boyunca İslâm için kılıç sallama arzusu ile yaşamışlardı. Mübârek ömürleri doksanı bulduğunda dahî sohbetlerinde Uhud harbinde Amr ibn-i Sâbit (r.a.)’in müslümân oluşunu anlatırken; onun lâkabını: “Asram lâkabı ile mülakkab; keskin kılıç saldırıcı, diye ta‘rîf ederken oldukları yerde dizleri üzerine doğrularak ellerini havaya kaldırarak elindeki kılıcı ile derhâl düşman üzerine saldıracakmış gibi olan hâlleri ancak görülmekle anlaşılabilirdi. Yaşıyor; ondan sonra anlatıyorlar; anlatırken de o hâli aynen yaşıyorlardı. Hayatı cihâddı Hz. Sâmî Efendimizin. Ömür boyu cihâd. Ve bu cihâdı elinde silâhı gazâda da yaşamış ve Gâzî olmuşdu Hz. Sâmî (k.s.).
İHVANIN İSTİFADESİ İÇİN ALLAH (C.C.) SÖYLETİYOR
Bursa’da bulundukları bir sırada kendilerini sohbete götürecektik. Kaldığı yere gittim. “İhvana selamımı söylersiniz. Sohbete gelemeyeceğim” buyurdular. Durumu ihvana söylemeleri için oradaki zevata bildirdim. Onlar da ihvana “ Üstadımız hasta imiş gelemiyor” dedi. Oysaki Hazret “hastayım” demedi, “gelemeyeceğim” demişti, ama o zat böyle rivayet etti.
Oradaki meşayıhtan birkaç kişi “ Ömer bey müsaitseniz bizi bir ziyarete götürseniz de Üstadımızı bir yoklasak, durumunu öğrensek” dediler. “Abi götüreyim ama Hazret hasta değil, kendisi de öyle bir şey demedi.” dedim. Neyse o zevatı da alarak Hazretin evine ziyarete gittik. Huzura kabul buyurdular. İki şeyhten biri sağına, biri de soluna oturdu, fakir de karşılarına oturdum, odada başka kimse de yoktu.
Efendi Hazretleri sohbet etmeye başladılar. İkisi birden “Efendim siz rahatsızsınız, yorulmasanız, biz müsaade alsak.” dediler. Bu sözü aynı lafızla iki üç defa tekrar edince, Hazret elleriyle Fakiri işaret ederek “Yahu siz kendiliğimden mi konuşuyorum zannediyorsunuz. Allah (c.c.) söyletiyor da konuşuyorum. Bak ihvan istifade ediyor, onun için konuşuyorum.” dedi. Allah şefaatine nail eylesin.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Kimseyi İncitmezdi
Şeyhliğini, kutupluğunu, gavslığını ilan etmiş bir şeyh taslağı müteşeyyih (yalancı şeyh), Efendi Hazretlerine bir adam göndermiş. “Bana bütün dünyanın kutupluğu, gavslığı verildi. Sen de benden gel ders al” diyor. Bunun üzerine verdiği cevap tam Hazreti Sami cevabı: “ Fakire manen bir şey bildirilmedi. Eğer bildirilirse gelip intisap ederim.” Böylece o gelen kişiye de kibarca
TAM HAZRETİ SÂMÎ CEVÂBI
Şeyhliğini, kutupluğunu, gavslığını ilan etmiş bir şeyh taslağı müteşeyyih (yalancı şeyh), Efendi Hazretlerine bir adam göndermiş. “Bana bütün dünyanın kutupluğu, gavslığı verildi. Sen de benden gel ders al” diyor. Bunun üzerine verdiği cevap tam Hazreti Sami cevabı: “ Fakire manen bir şey bildirilmedi. Eğer bildirilirse gelip intisap ederim.” Böylece o gelen kişiye de kibarca şeyhinin doğru söylemediğini, yalan söylediğini de söylemiş oluyor..
ALTIN VE GÜMÜŞ ÇATAL KAŞIK
Bir gün, yeni bir ihvanın evine yemeğe gitmiştik. O zat namaza ve abdeste de yeni başlamış, bu yolun usul ve kaidelerine pek vakıf değil idi. Hazrete ikram olsun diye sofraya altın suyuna batırılmış çatal kaşık koymuştu. Ev sahibi yemekleri getirince Hazret “ben çorba almayım” dedi. Sonra yapılan ikramlardan börek, baklava vs. gibi elle yenebilecek şeylerden elleriyle aldılar; çatal, kaşık ve bıçak kullanmadılar.
Yemek bitip ayrılınca ev sahibi “Neden Hazret, ikram edilen şeylerden almadılar şunları elle yediler?” diye sorunca ona “Bak sen altın suyuna batırılmış çatal kaşık getirmişsin. Nebi (a.s.v) Efendimiz “Altın kaptan yemeniyiz ve içmeyiniz” buyuruyor. O emre imtisalen Hazretin yememesi lazımdı. Senin kalbini de kırmaması lazımdı.
Biz olsak (Allah bizi affetsin) hemen “Yahu sen bilmiyor musun? Kaldır bu çatal kaşıkları doğru dürüst çatal kaşık getir” deriz. Ama O Hazreti Sami öyle demiyor. Ne yapıyor?
Elle yenebilecek şeylerden alıp yiyor, çatal, bıçak, kaşık kullanacak şeylerden almıyor. Ben böyle deyince o da “ Ömer bey keşke söyleseydiniz koymazdım. Ben ikram olsun diye koydum.” “Tabi ki ikram olsun diye, bilmediğin için koydun. Eğer, yüzüne söyleseydi unutur giderdin. Ama Hazret, sana öyle bir ders verdi ki, hayat boyu bunu unutmazsın. Hazreti Sami denilince de hatırına gelir, herkese nakledersin. Bak ne kadar ince bir Emri bil ma’ruf” dedim. (Allah şefaatine nail eylesin)
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Fakirlere Olan Sevgisi
Medine’de fakirler ve çocuklar Hazretin etrafını sarmışlar. Hazret ceplerinde olan paranın hepsini dağıtıp bitiriyor. Yine fakirler ve çocuklar etrafını sarıp Hazretten para isteyince; yok demek istemedikleri için Hazret iki elini başının özerine kaldırarak avuç içlerini birbirine sürerek “artık kendisinde para kalmadığını” anlatmaya çalışırlardı.
HAZRET FAKİRLERE YOK DEMEK İSTEMEZLERDİ
Medine’de fakirler ve çocuklar Hazretin etrafını sarmışlar. Hazret ceplerinde olan paranın hepsini dağıtıp bitiriyor. Yine fakirler ve çocuklar etrafını sarıp Hazretten para isteyince; yok demek istemedikleri için Hazret iki elini başının özerine kaldırarak avuç içlerini birbirine sürerek “artık kendisinde para kalmadığını” anlatmaya çalışırlardı.
FAKİRLERİN BULUNMADIĞI SOFRALARDA YEMEK YEMEZLERDİ
Yemek davetlerinde sofralarda fakirlerin bulunmasına çok dikkat ederlerdi. Yine bir gün Erenköy’de katıldıkları yemek davetinde, her şey hazır olmasına rağmen yemeğe başlamıyorlardı. Hazret sofranın başında oturmuş yemeğe hiç oralı olmuyor. Yemeğe hiç oralı olmadığından anlaşılıyor ki “sofrada hiç fakir yok tamamı zengin…”
Hemen koşarak yakında tanıdığımız fakirlerden bir kaçını bulup getiriyoruz. Fakirler de sofraya oturduğunda ellerini de sofraya doğru uzatarak “Elhamdülillah buyurun, buyurun afiyet olsun.” diyerek yemeğe başladılar. Tamamı zenginlerden müteşekkil sofralarda, kendi evi dahi olsa yemek yemezlerdi.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Allâh Dostlarında Sağırlık Olmaz
Hazret-i Mahmûd Sâmî (k.s.)’un bir ara kulakları duymaz oldu. Onun doktorluğunu yapan arkadaşlara “Arkadaşlar Ehlullâhta bazı hastalıklar olur. Ama bazıları olmaz. Âmâlık olabilir. Şu şu hastalıklar olabilir. Ama sağırlık olmaz. Hazret’in kulağına bir bakın demek ki yapılacak bir operasyonla Hazret’in kulağı tekrar eskisi gibi duyar” dedim.
Ehlullâhdan sağır bilinen Hâtem-i Esam vardır. Onun sağır bilinmesinin sebebi, huzûrunda bir kadıncağız sual sorarken (beşeriyet muktezâsı) yelleniyor. Hazret de kadın utanmasın diye üç kere “Ne dedin kadın duyamadım?” diye kadına sesleniyor. Kadın da üç dört defa tekrarla Hazret’in böyle söylediğini görünce “Demek ki Hazret’in kulağı duymuyor. Az önce yaptığımı da duymamıştır” diye düşünerek kalbi mutmaîn oluyor.
Hazret kadın yaşadığı müddetçe 15 sene kulağı çok iyi duymasına rağmen kadını utandırmamak için sağırmış gibi davranmıştı.
İşte Hazret-i Mahmûd Sâmî (k.s.)’un kulağındaki rahatsızlığını kontrol ettirene kadar milletle bayağı bir uğraştık. Muâyene sonucunda Hazret’in kulağında bir parça olduğu anlaşıldı. O parçayı küçük bir operasyonla çıkartınca Hazret-i Mahmûd Sâmî (k.s.) Efendimiz eskisi gibi duymaya başladı. Elhamdülillâh.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Düşmanı Bile Ona “Adam Gibi Adam” Derdi
Erenköy Tüccarbaşı’nda Said Efendi adında bir manav vardı. Aynı zamanda mutfak tüpü de satardı. Onun mutfak tüplerini taşıyan Çanakkale plakalı kamyonu olan İhvandan bir zat vardı. (Allah rahmet eylesin) O zat anlatıyor:Benim bir oğlum var Yeşilköy’de Hava Harp okulu son sınıfında okuyan…
Benim bir oğlum var Yeşilköy’de Hava Harp okulu son sınıfında okuyan… İki de bir bana gelir “Baba siz gericisiniz, yobazsınız, tarikatçısınız, sizi şikâyet edeceğim, sizi içeri attıracağım vs” der beni tehdit eder, sürekli beni rahatsız ederdi.
Bir gün çocuk geldi dedi ki “Baba beni şu şeyhine götürür müsün?”
Ne yapacaksın oğlum sen benim şeyhimi deyince “gidip elini öpeceğim, senin şeyhinin duasını alacağım” dedi.
Oğlum sen şaşırdın mı? Şimdiye kadar Sami Efendi Hazretleri için, bizim için ağza alınamayacak şeyleri söylüyordun. Şimdi bunları söylemene sebep ne deyince bana şöyle cevap verdi:
“Harb okulunun son sınıfında rejime düşman akımlar anlatılıyor. Bu ders için Ankara’dan Hava Tümgenerali bir paşa geldi. Rejime düşman akımları anlatmaya başladı. Sıra İslami cemaatlere gelince Türkiye’deki çeşitli cemaatleri ve tarikatları saydıktan sonra dedi ki “ Bu akımların içerisinde bir tane adam var. O da Sami Efendi adında Erenköy’de oturan bir zat… Bu zatın vazifesi gelen müntesiplerine Allah dedirtmektir. Siyaset ve başka bir şeyle de uğraşmaz sadece Allah dedirtmeye çalışır. O adam gibi bir adamdır.”
Ben bunun için senin şeyhinin elini öpmek duasını almak istedim”
Yani sen Allah yolunda olursan nasıl Ebu Cehil Allah Rasulu (s.a.v)’e “Ben sana yalancı demiyorum.” dediyse; bu gibi adamlar da senin doğruluğunu, dürüstlüğünü tasdik eder.
Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu Menkıbeleri
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri