Sümeyra binti Kays (r.anhâ), Medine’nin Dinar oğullarından bir kadındır… O da Resûlullâh (s.a.v.)’i en çok sevenlerdendir… Uhud günü, sabah, ordu Medine’den yola çıkarken uğurlamaya geldiği dört erkeğin karşısına teker teker geçmiş, babasına:
– “Savaş halidir belli olmaz. Bu gün, Allah (c.c.) korusun, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bir şey olursa, sakın Medine’ye canlı olarak dönme. Sen de Uhud’ta kal! Eğer yanılır da buraya Hz. Muhammed (s.a.v.)’siz olarak dönersen bil ki artık bir kızın yok!” der… Sonra eşine, oğluna ve ağabeyine aynı sözleri tekrarlar. Her birine de son sözü:
– “Bil ki artık, eşin yok, anan yok, kardeşin yok!” olur. Sonra ordu Uhud’a yürür… Başta yüz güldüren savaş talihi, ilerleyen saatlerde sırlı hikmetlerin gereğiyle ters döner… İslam ordusu saflarında çatlamalar, yeryer geri çekilmeler baş gösterir. Uhud, Medine’ye yakındır… 5 km… Kötü haberler tez ulaşır… Ve en kötüsü de “Güneşlere Taç Giydiren” (s.a.v.)’in de şehid düştüğü şeklindeki yalan haber olur. Bu haber de Medine’ye çarpınca artık Dinaroğullarının kadınını tutmak imkânı ortadan kalkar. O, 5 km.’yi deli gibi koşarken bir yandan da avazı çıktığı kadar:
– “Allah’ın Elçisi (s.a.v.) nerede? O (s.a.v.)’e ne oldu?” haykırışlarıyla göğü yırtmaktadır.
Şahâdet şerbetini içmiş en yakını olan dört erkeğin cesetlerini duraklamadan uzaktan gördükten sonra vadinin öteki ucunda, Uhud dağı yamacında, yaralı ama sağ, mahzun ama diri Resûlullâh (s.a.v.)’e kavuşur. İnanamadığı o kötü haberin inanamadığı gibi çıkmış olması, o gün o kadına dünyaları bağışlatmıştır. “En Sevgili” (s.a.v.)’in önünde kendini yere çalar.. O (s.a.v.)’in gözyaşlarıyla yıkadığı ayaklarını öpüp, koklarken bir yandan da dağlar yerinde durdukça, bütün tarihe ve insanlığa “durun da beni dinleyin” dedirtecek kelimeler dökülür dudaklarından: – “Ey Allah’ın Elçisi (s.a.v.)! Değil mi ki Sen sağsın… Artık bütün acılar hafif gelir.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.),Uhud Gazvesi, 32.s.)
Sosyal Medya Hesaplarımızı Takip Edin