MTTB’de Yapılan Bir Kısım Faaliyetler
Suudi Arabistan Kralı merhum Faysal Talebi Birliğine çeşitli görüşmeler yapmak için müsteşarını göndermişti. Müsteşar ile olan konuşmamız bitince müsaade aldı, ayrıldık. Faysal’ın elçisinden ayrıldıktan sonra, namaz kılmak için Talebe Birliğinin bodrum katında, son zamanlara kadar vakfın mescidi olarak da kullanılan mescide indik.
Meğer bizden ayrıldıktan sonra Suud Kralı’nın Müsteşarı “Namaz vakti oldu, ezan da okundu nerede namaz kılabiliriz?” diye sormuş. Ona mihmandarlık eden, “Bunların şu aşağıda kendi mescitleri var, gelin burada kılalım.” demiş. Müsteşar Bey bizim mescide geldi, beraber namaz kıldık. MTTB başkanı olarak da namazı Fakir kıldırdı. Böylece Fakir’in imametinde namaz kıldık. Suudi Arabistan’a gidince bu yaşadıklarının hepsini merhum Faysal’a anlatmış. Faysal’a: “Böyle böyle hiç ummadık bir şey oldu. Türkiye Talebe Birliği Başkanı hem namaz kıldı, hem de namaz kıldırdı. Arkasında da namaz kıldık.” demiş. Bu Kral Faysal’ın çok hoşuna gitmiş. Adam beni üç defa davet etti. Fakat o zaman 1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun çıktığı, Birliğin kapatılmaya çalışıldığı zamanlardı. Çok yoğun olduğum için gidemedim. En son gönderdiği üçüncü mektubunda “Kendin gelemiyorsan, yerine birisini gönder!” diye yazmış. Ben de yerime Yüksek İslam mezunu olduğu için biraz Arapça da bilir, diye o dönem İzmir Teşkilat Başkanı Fehmi Koru’yu gönderdim. Kral Faysal “bize bir elçi gönderdiğiniz ve Türkiye’de yaptığınız hizmetlerden ötürü” diye Fehmi Koru ile teşekkür mektubu gönderdi.
Abdullah Gül’ün Başbakanlığı sırasında Fehmi Koru bir gazetede hayatını anlatırken; “Abdullah Gül ile İngiltere’de beraber bulunduk O benim yakın arkadaşımdır.” vs. dedikten sonra “Talebe Birliğinde Kral Faysal beni özel olarak davet etti, özel uçakla beni aldı, Mina’ya götürdü, beni orada özel olarak ağırladı vs. Faysal’ın davetlisi olarak hac yaptım.” demiş. Tabi bizimle ilgili söylediği bir şey yok. “Ömer Ağabey’in kendisine Kral Faysal özel bir davet göndermişti. O da çok yoğun olduğu için gidemedi yerine beni gönderdi. Ömer Ağabey’in nâmına, onu temsilen gittik.” diye bir şey söylememiş. Bu mirası hep başkaları paylaşıyor.
SPOR KULÜBÜ KURULMASI
O günlerde Talebe Birliğinin maddi durumu da müsait değildi, dilenmemek şartıyla geçimin, oranın giderlerinin temin edilmesi lazımdı. Mesela bir spor kulübü kurmuştum. Gençlik Bakanlığının Müsteşarı’nı da ben tayin ettirdiğim için çok kısa sürede Beden Terbiyesinden kulübü federe ettirdim. Dört bir tarafta, müsâbakalara iştirak ettik. O zamanki gazetelerin fikstürlerine bakıldığında da MTTB Basketbol, MTTB Voleybol vs. görülebilir. Hatta oradan bir şey anlatayım:
KOMSERİM İSTANBUL GÜZEL YER
Basketbolda üçüncü amatör kümedeydik, kazanırsak ikinci amatör kümeye geçeceğiz. Maç Teknik Üniversitede idi. Bizim Spor Kulübü idarecileri çok ısrar ettiler. “Başkan’ım sen illa geleceksin, sen gelirsen maçı alırız, gelmezsen alamayız.” dediler. Biz de gittik. O sırada Bekir Yıldız, Spor Kulübünün Müdürü’ydü. Abdullah Gül de icra konseyi muhasibiydi. Ben gidemezsem diye onu da göndermiştim. Riyaseti temsilen orada bulunuyordu. Maç sırasında bağırıp çağırırken kavga çıkmış. Polis de almış götürüyor arkadaşları. Bir komiser muavini iki de polis Abdullah Gül ile Bekir Yıldız’ın elinden tutmuş götürüyorlar. Bana haber verdiler. Gittik, komiser muaviniyle selâmlaştım. Adam öyle sert sert konuşuyor “Ben Talebe Birliği Genel Başkanı’yım.” dedim. “Evet, ne olacak?” dedi. “Ne olacağı yok, bak İstanbul güzel yerdir. Haberiniz olsun komiserim.” dedim.
“Kardeşim, şu adamlarına sahip çıksana. Bir daha kavga mavga çıkarmasınlar. Al git şu herifleri.” dedi. Tabi polisler anlamadı, Komiser Muavini ne demek istediğimi anladı. “Sürdürürüm seni diyorum.” İstanbul güzel yer demenin manası o. Tayin ettiririm seni demek istedim.
Spor Kulübünden neler temin etmiş olduk? Evvela talebelerin toplanmasına vesile oluyordu. Her okulda, mesela dört yüz kişi dediğim, sadece bu sayı yalnız Yıldız’da camide cemaat ile kıldığımız namazdaki talebe sayısı… Oy verenler ise daha fazla. Mesela Işık Mühendislik’te bin beş yüz küsur, İktisadi Ticari İlimler kapısında iki bine yakın oy. Bu oyları verenler kimler? İşte bu spor kulüplerinin hem maddi hem de bu talebeleri toplamaya manevi olarak faydası oluyor.
Spor kulüplerini federe ettirdik. Hem basketbolda hem de voleybolda ikinci amatör kümeye geçti takımlar. Spor Kulübündeki talebelerin hepsine birer lisans veriyoruz. MTTB Spor Kulübüne üye olan, aidat ödeyen üyelere de çeşitli statlarda amatör kulüp maçlarına vesaire yerlere serbest giriş kartları veriyoruz. Vefa Stadı’nda, Şeref Stadı’nda vs. Onlar için ceplerinde böyle bir lisansın olması çok mühim bir şeydi. Spor Kulübünde kayıtlı bin beş yüz üye vardı.
FILA’NIN TÜRKİYE’YE GÖNDERDİĞİ İKİ MİNDERDEN BİRİNİ MTTB ALDI
Üyeler her ay on lira üye aidatı yatırıyordu. Sadece on beş bin lira spor kulübünden gelirimiz vardı. O sene güreş minderleri değişmişti. Eskiden minderler dört köşeydi, o tarihte (1971’de) dört köşe olan minderi yuvarlağa çevirdiler. (Şu anki kullanılan hâline) FILA Türkiye’ye iki tane örnek minder göndermişti. Allah rahmet eylesin, Avni Akyol’u Gençlik Spor Müsteşarlığına Ferit Melen vâsıtasıyla getirmiştim. Ona, “Abi minderlerden bir tanesi benim, dedim.”
“Niye senin? diye sordu.”
“Türkiye’nin en büyük spor kulübü benim de ondan, bin beş yüz tane lisanslı sporcusu olan başka bir kulüp var mı? Beden Terbiyesine sor, sana rapor versinler. Büyük kulüpler de dâhil.” dedim. Minderin bir tanesini aşağıdaki salona getirdim, koydum. Güreş İhtisas Kulübünün güreşçilerini getirip orada güreş yaptırıyordum. Onları izlemeye gelen bir güreş seyircisi de teşekkül etmiş oldu. Böylece oraya gelen adamalar sonradan konferanslara, sohbetlere, seminerlere iştirak ediyordu. Böylece bir çalışma ortamı oluşuyordu.
FOLKLOR KULÜBÜNÜN REVİZE EDİLMESİ
Folklor Kulübü vardı. Bizden önce kız, erkek karışıktı. Önce kız kısmını kaldırdık. Folklor Müdürü vardı, Göksenin İleri… En sona kılıç kalkan ekibini bırakmıştık. Ona da kendi adamımız yetişince Göksenin İleri’yi kapıya koyduk.
“Ya adam içten içe folkloru koparıp koparıp attı. Bir kılıç kalkan ekibi kaldı. O da kendisinin işine yarıyor zaten. Kılıç onun temel meselesi. O, kılıç kalkan işini de bizden öğrendi. Sonra koydu bizi kapıya.” diyordu.
TÜRKİYE’DE İLK UZUN DÖNEM DERSANE KURSLARI
Kitap Kulübü çeşitli kitapları arkadaşlara dağıtarak (kimine paralı, kimine parasız) kitap okumayı yaygınlaştırdı. Seminerler zaten her tarafta var. Hele üniversite kursları, eğitim kursları çok önemli. İlk uzun dönem üniversite kursunu biz başlattık. Bin beş yüz lira alıyorum bir kişiden. Bizim için dev bir para…
Birlik Vakfının adamları utanmadan bunları kendilerine mal ederek anlatmışlar. Mehmet Alacacı’ya (oranın şimdiki Başkanı’na) sordum, “Sizin döneminizde eğitim kursu var mıydı?”
“Yok, Abi!” dedi.
“Peki siz orada öyle anlatıyormuşsunuz.” deyince,
“Yok öyle bir şey.” dedi.
O zamanın İstanbul Valisi Vefâ Poyraz telefon açtı: “Evladım bak, benim yeğenim (veya akrabam) size müracaat etti. Yer yok, bitti alamayız demişsiniz ve almamışsınız. Aile içinde rezil olurum. Senin işin olduğu zaman ben senin işini görüyorum. Sen de benim işimi göreceksin.”dedi.
“Evet, ne istiyorsunuz Vali Bey?” dedim.
“Şu çocuğu kursa kaydet.” Dedi.
Dedim ki: “Yahu Vali Bey gezecek yer yok, oturacak yer yok. Her taraf dolu. İstemez miyim ben, bin beş yüz lira para alacağım.”
Benden önceki dönemde, Burhanettin zamanında, Burhanettin’in atadığı ve kendisiyle beraber yirmi tane memur vardı. Her ay maaşlarını alırlardı. Bu giderleri karşılamak için kırk kişilik mali komite kurmuşlardı. Bu mali komiteye pense kerpeten satan adamı dâhi üye etmişlerdi. Ayda aidat olarak bin lira para topluyorlardı. Ben o durumda iken Talebe Birliğine gelmiştim.
“Vâli Bey, mademki bu kadar ısrar ediyorsun, hocalar koridorda geziniyor. Bir tane tabure vereyim senin hatırına, orada otursun. Hoca geçerken kalkıp ona yer versin.” dedim.
“Aman oğlum, ne istersen yapar. Ayakta dursun, yeter ki al.” dedi.
Birlik Vakfındakiler bunu da kendilerine mal edip anlatmışlar. Birlik Vakfındaki adam, bu 5263003 numaralı telefonu Saadettin Bilgiç zamanında aldık diyor. Bir yanlışlık olmasın, onun zamanında o numara yoktu deyince, o zaman başka bir telefondur, diyor. Bir de yüzüme söylüyor. Ben onu Rıfkı Danışman’a bağlattım deyince, o zaman benim bahsettiğim başka numaradır, aklımda yanlış kalmıştır diyor. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Böylece geniş bir alana yayılmıştı MTTB. Bunları, tabi ki faydası olur diye anlatıyorum. Üniversite gençliği eğer sıkıyönetim şartlarında dahi bu faaliyetlerde bulunabiliyorsa serbest zamanda neler yapabilir, bir düşünelim.
GÜREŞ KURULTAYINI İPTAL ETMEYE ÇALIŞAN PAŞA
Mesela, bir güreş kurultayı tertip etmiştik. Gençlik ve Spor Bakanı Sezai Ergun idi. O da geleceğini söylemişti. Saat 2.00’de Talebe Birliğinin konferans salonuna geleceklerdi.
Bir gün önce akşam saat 6.00’da haber verdiler ki, Yerebatan Sarayı’nın karşısındaki İnzibat Karakolundan bir binbaşı bir askerle yazı göndermiş. Kendisi de telefon açmış.
“Yarınki toplantınızı iptal ettik, demiş.”
“Yarınki toplantımızı nasıl iptal edersiniz, Bakan gelecek, ben rezil olurum o zaman.” dedim.
Paşa’yı gece bulma şansım yoktu.
Faik Türün Paşa; “Bak bu çocuk “fî-sebîlilla”h çalışıyor. Ne zaman bir iş için müracaat etse benimle bu çocuğu görüştüreceksin.” demişti. Paşa bu tabiri ilk defa Lütfi Albay’a demişti. Sabah olunca Faik Türün Paşa’nın emir subayı Lütfi Albay’ı aradım.
“Paşa’mız nerede” diye sordum.
“Hadımköy’de, birlikleri denetlemeye gitti.” dedi.
“Yâ Albayım! Rezil olduk!” deyince:
“Ne oldu, hayrola Ömer?”dedi.
“Bir Güreş Kurultayı tertip ettik kurultaya Gençlik Spor Bakanı da gelecekti. İnzibat Karakolundakiler toplantıyı iptal etmişler.” dedim.
Lütfi Albay telefon açıp işin aslını öğrenmiş. Kıbrıs Fatih’i diye lanse edilen Tümgeneral Osman Fazıl Polat Paşa toplantıyı iptal etmiş.
Lütfi Albay “İş beni aştı yapacağım bir şey yok.” dedi
“Ne yapacağız o zaman?” dedim.
“Merak etme, Fatih Camii’nde bir orgeneralin hanımının cenazesi var. Paşa oraya gelecek. Gel, ben seni görüştürürüm. O hâlleder.” dedi.
Fatih Camii’nde cenâze için toplanmışlar. Namaz kılmadıkları için dışarıda bekliyorlardı.
Lütfi Albay’ı gördüm. “Gel, gel!”dedi. “Paşam, Ömer’in bir maruzatı var.” dedi ve beni onunla görüştürdü.
Paşa “Şöyle, buyur evlâdım?” dedi.
“Paşam biliyorsunuz, bütün yapılacak faaliyetler için izin alıyorum. Bu ay için aldığım izinlerden biri de saat 2.00’deki Güreş Kurultayı’mız içindi. Gençlik ve Spor Bakanı da gelecekti. Alemdar İnzibat Karakolundan izni iptal etmişler.” deyince birden Merkez Komutanı’na döndü ve “Fazıl Paşa!” dedi.
O da “Buyur Komutanım!” deyip çakıldı hemen. Şişman, göbekli de birisi idi.
“Kim iptal etti benim verdiğim izni?” dedi. Susuyor tabi, cevap yok.
“Koş derhal telsiz ile haber ver, ben bu çocuklara izin verdim. Toplantıyı yapsınlar. Mahcup etmeyin bunları!” dedi.
Allah sizi inandırsın, Fatih Camii’nde cenâzelerin konduğu yeri biliyorsunuz (Eskiden içeride bir yerdeydi.) oradan koştu, telsizle haber verdi. O zaman ben yirmi küsur yaşındayım ve spor da yapmış bir adamım. Adama zor yetişiyorum arkasından, caddeye indik arabadan telsizle haber verdiler. “Toplantı Komutanımızın izni ile yapılmaktadır. Derhal İnzibat Karakoluna da bildirin.”
Böylece yaptık o kurultayı… Elhamdülillâh
Meğer o iptal etmiş.
Daha önceden de bir engelleme yapmıştı bize. Ankara’dayım, telefon açtılar bana. Fatih Camii’nin avlusundaki yurt da bize aitti. Yurda gelip kırk üç tane arkadaşı, dinamit bulundu vs. diye almış götürmüşler. Bizimkiler, beni Ankara’da iken aradılar. Hiçbir yerde yoklar, çocuklar kayıp.
Birinci Şube Müdürü Ilgaz Aykutlu vardı. Tabi benim Ferit Melen ile münâsebetimi bildiği için bana yardımcı olmuştu. “Vallahi yok Ömerciğim; bak, gel, gezdireyim.” dedi. Gittik. Bütün o Birinci Şubeyi ve odaları gezdirdi. Nezârethaneyi, orayı burayı gezdirdi. Hakîkaten yoklar. Sağmalcılar Cezaevi o zaman yeni yapılıyor. İçeride arattırdık. Savcılık listesinde isimleri yok. Nereyi aradıysak yoklar.
Bulamayalım diye ne yapmış? Sağmalcılar Cezaevinin revirine koydurmuş. Bu işi yapan da bu Osman Fazıl Polat idi.
Biz her şeye rağmen Güreş Kurultayı’mızı yapıyoruz ve bütün gazeteler yazıyordu.
MTTB SONRASI
24 ay MTTB Başkanlığı döneminde Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendi’mizin himmetleri ile İslami gençliğin yetiştirilmesinde muvaffak olduk. (Elhamdülillah) 1964 senesinde bizim aile şirketlerine ortak olarak 37. Grup Ticaret Odasına, Demirciler Grubuna kaydolmuştum. Hazret’in emirleri ile kabul ettiğim MTTB Başkanlığı’nı Raşit Ürper’e devrederek birkaç senedir ara verdiğim demir ticaretine geri döndüm.
Hz. Sâmî Efendimiz “İslam gençliği yetiştirirsiniz!” buyurmuşlardı. Bu emri başkanlığı devrettikten sonra da devam ettirmek için hem ticaretle uğraşıyor, hem de MTTB Başkanlığım sırasında kurduğum Fatih Gençlik Vakfındaki hizmetlere devam ediyordum.
Kaynak: Ma‘nevî Evlâdı Ömer Muhammed Öztürk’ün Sohbetleri
Sosyal Medya Hesaplarımızı Takip Edin